ladesim lades olsun, türkiye çöl olmadan..

Thursday, April 17, 2008

2010 Kültür başkenti İstanbul için, pek yakın bir tarihten itibaren Benzine ek vergi geliyor. Kültür başkentini yaratmak için finansman vergisi.

Yuh be arkadaşım, yuh..
Levent Kırca sikeçlerine bile hasretiz, adam politika sayfası gibi ne olup bittğini bombok bir mizahla da olsa anlatıyordu.

Başka diyeceğim bişey yok sayın hakeem

Friday, April 11, 2008

Kıkırköy

Elimde bir sürü yapmam gereken rapor ve görüşmem gereken komite sonucu vardı. Ancak günlerden Cuma olunca canım haytalık da yapmak istiyordu. Hemen Selim’i aradım. Deli Selim, çocukken idolüm olan Selim. Bir keresinde, Cerrahpaşa’da doktorken hastasını halay çekerek uyutmuş ve ağrısız sancısız bir ameliyatla hakkın rahmetine kavuşturmuştu. Hasta ölmeseydi çok başarılı bir ameliyat olacaktı gerçekten. Ama zaten bu deli Selim’in son ameliyatı oldu.

- Abi nasılsın neler yapıyorsun? Zolkan ben.
- İyiyim hayatım. (Deli Selim herkese hayatım der.) Seni sormalı? Ama sormuyorum.
- E, ehi .. İyiyim abi ben de, sormadığın için sağol. Abi canım çok sıkılıyor, çok da yoğunum. Ne edem ben, eğlenceli bişiler edem diyorum.
- Tam adamını aradın hayatım. Canım bak şimdi işini gücünü bırakıyosun, soyunmya başlıyorsun.

Sonraki konuşma da Deli Selim bana çok şahane tüyolar verdi. Hemen uygulamaya başladım. Önce ceketimi çıkartıp, masamın üzerine koydum. Bu cemiyet hayatında normal karşılanan bir hareketti nihayetinde; sonra pantalonu ve külodumu, arkasından da bir tek atletim kalana kadar diğer giyisilerimi çıkarttım. Etraftaki ofis insanları dehşet içinde bana bakıyorlardı. Sonra printer’ın haznesindeki a4 kağıtlarından bir tane alarak hızlı hızlı dilekçe yazmaya koyuldum. Yazarken bir de arabada beş evde onbeş şarkısını söylyerek oynuyordum. Dilekçede aynen şöyle yazıyordu;

“ Değerli Gemeyem, Bölüm Başkanım ve Kredici Arkadaşlarım;

10.04.2008 tarihinden başlamak üzere Atletli Süper Kahraman olarak 6 aylık ücretli ve primli iznimi kullanmak istediğimi bildirir, en derin saygılarımla en derin imzalarınızı şu güzel süper kahraman kardeşinizden esirgememenizi rica eder, saygılarımı sunarım a.q.

Zolkan Vızılöz”

Arabada 20 evde 1220 diyerek önce gemeyemin odasına girdim, kağıdı uzattım. Suratında dünyanın bütün ifadelerini 2 saniye içinde gördüğümü anımsıyorum. Ancak basireti bağlandı adamın ki aldı imzaladı kağıdı. Oynayarak dışarı çıktım. Kağıtta gemeyemin imzasını görenlerin hepsi göt korkusundan tek tek imzaladılar dilekçeyi. Gemeyeden büyük bir geme bir de allah var, tövbe hacha. Sonra masama geldim, bütün ofis ayağa kalmış beni seyrediyordu, imza faslı başlamadan önce yerlere yatıp gülenler; şimdi imzayı aldığımı görünce kaskatı kesilmişler, birer lop yumurtaya dönüşmüşlerdi, kokuyorlardı.

Masamın başında atletim benim deli dolu giyisim diyerek atletimi çıkardım ve andan üryan atleti ütülemeye başladım. Ancak atlet ince olduğundan 2 ütü sürmede yandı, kendimi çırılçıplak hisssettim. Reelde çıplaktım da..

Atlet yandı kavga bitti hadi dağılın diyerek etraftaki ofis insanlarını kovalamaya başladım. Artık bir süper kahraman da değildim. Hemen gemeyeme gittim, an itibariyle bir süper kahraman olmadığımı ve ücretsiz izinden vazgeçtiğimi söyledim. Adam sandalyesinin arkasına saklanmıştı, korkuyordu sanki benden. Korkmayın ısırmam diyesim geldi, ancak saygılı olmalıydım gemeyeme karşı. Sustum, sonra ön kapı açıldı ve büyük bir gürültüyle gemeyemin açık ofisinden içeri önlüklü adamlar girdiler, üzerime bir gömlek geçirip ağzıma pamuk soktular. 3 kişi el ve kollarımdan tutarak beni dışarı çıkardı. Havuza atılacağımı düşündüm ama asansörle aşağıya indik. Ambulansa bindiğimizde içinde “Bakırköy adamı sakinleştirir” sözleri geçen bir şarkı çalıyordu. Hastanenin resmi cingılıydı sanırım.

Wednesday, April 09, 2008

Gerçek

Elime kıymık battı. Plazanın içinde, palazlanmış saksı bitkisinden büyük bir hayat şevkiyle fırlamış, süper bir kıymık. Onun bana batması, güneşin her gün batması gibi, bir farkı yok. Güneş misyonunu tamamlarken, kıymık da görevini benim elime batarak tamamlıyor.

Fakat en son ne zaman kıymıklar üzerine düşündüğümü, ya da bir örnek olay yaşadığımı hatırlamıyorum. Bu yüzden saksıyı ve içindeki hayat şevkli bitkiyi suçladım. Suçlu olan benim, aynı gün hem bir bitkiyi sevdim, ki tamamen gerizekalılar için dizayn eilmiş bir eylemdir, hem de plazanın içinde üşüyorum diye odun kırmaya kalktım. Alt katta, asansörün yanındaki ağacı sökerken battı kıymık.. Kana karışıp yürüyen cinsinden olduğunu söyledi Genel Müdürüm Romina Power ve ben gerçekten kırılıp ufalanıp bir çay bisküvisi olmak istedim.

Hayret doğrusu; bugün ne istersem oluyor. Çaya ufalanan bir bisküviyim şimdi ve elimde kıymık acısından eser yok.
Fakat bu olayın bana öğrettiği başka bir şey var. Eline kıymık batsa da hayatından memnun ol, zira bir bisküviyken hayat hiç de eğlenceli değil. Ufiyolisi..