ladesim lades olsun, türkiye çöl olmadan..

Thursday, May 25, 2017

Hellim peyniri satan dükkandan içeri girdim. Dükkanda kırklarının ortasında zayıf bir adam peynir dolabıyla konuşuyordu. Adama döndüm: "bana bak, boğazı hışırtılı bir vokal olmak istiyorum ben" dedim. "Çok güzel hellim var Kıbrıs'tan geldi, vereyim mi?" dedi. "Bana bak, benim sorunumu anlamamış gibi konuşuyorsun. Çabuk beni isli-puslu bir ses sahibi yap, gömlek yakalarımı göğüs uçları gibi dikleştirip, ceketimin üzerine çıkarayım ve yan dönerek afilli radyo mikrofonuna And though my soul is not worth savinggibi bişiler söyleyeyim, sonra bütün dünya bana hasta olsun. Çabuk ol ne duruyorsun?" Bu uzun konuşmam ona uzun gelmiş olacak ki, panikle takribi yarım kiloluk peyniri ikiye böldü ve bana uzattı. "Ye bunu, sana emrediyorum bunu ye." Çok aç olduğum için teklifi geri çevirmedim, yapı itibariyle teklifleri hiç geri çeviremem. Peyniri yer yemez, "to be your side" söylemeye başladım. Tüm Birmingham halkı dükkanın önüne doluştu, sağa sola sallanmaya başladılar. Oh bebek çok sürrealdi her şey, performe performe performe...

but tomorrow I'll fly deyiverince, peynirci buzdolabının üstünde duran asırlık tahta bavulu aşağıya indirdi. Üstüne başına hızlı hızlı bir iki don-atlet-şort aldı, mevsimlerden yazdı, "ben annemin evine gidiyorum" diye bağırarak kapıyı çarpıp çıktı. 

Çok islenmiş, puslanmış ve ıslanmıştım. Another night inçalmaya başlayınca köşeme geçip, bir sigara yaktım. Ama içmedim, azğıma bile sürmem biliyorsunuz. Köprüdeki kız Galata köprüsünü ararken, Daniel dede Şevket Perukçusunun önünde Tarlabaşı anılarını hızlandırıyordu. Yalan yanlış birkaç söz dışında neredeyse mükemmele yakın söyledim. Zaten karaoke makinası da 94 puan verdi.

Hayaller Nick Cave, gerçekler hellim peyniri dükkanıydı.

0 Comments:

Post a Comment

<< Home